Bu düzen böyle gitmez! İktidar, artık üç maymunu oynamayı bırakmalı! | Saadet Partisi
 
   

Bu düzen böyle gitmez! İktidar, artık üç maymunu oynamayı bırakmalı!

28.4.2025

Bu düzen böyle gitmez! İktidar, artık üç maymunu oynamayı bırakmalı!

Değerli basın mensupları,

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geride bıraktığımız 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı bir kez daha büyük bir coşku ve heyecanla kutladık.

Ancak bu coşkunun, ne yazık ki her çocuğa ulaştığını söylemek pek mümkün değil.

Çocuklarımızın bir kısmı coşkuyla kürsülerde şiir okurken, bir kısmı sabah kahvaltısında bir yumurtanın özlemiyle törenlere katıldı.

Bir evde çocuklar hediyelere sevinirken, diğerinde işsizlik ve çaresizlik konuşuluyordu.

 

Kıymetli arkadaşlar;

Size TÜİK’in 2024 verilerinden bahsetmek istiyorum.

Bakınız;

Her dört aileden biri çocuğuna bir öğün et, tavuk ya da balık içeren yemek veremiyor.

Her beş aileden biri çocuğunu okul gezisine gönderemiyor.

Her on aileden biri çocuğuna ders çalışacak bir masa bile sağlayamıyor.

OECD’ye göre Türkiye, çocuk yoksulluğunda ikinci sırada.

Ülkemizde her üç çocuktan biri yoksul; her iki çocuktan biri sağlıksız beslenme riski altında.

Yayınlanan raporlar, yoksulluğun yalnızca bir maddi mahrumiyet değil, aynı zamanda ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu gösteriyor.

Yetersiz beslenme, gelişim gerilikleri, öğrenme güçlükleri, sosyal dışlanma ve psikolojik sorunlar; yoksulluğun çocuklar üzerindeki yıkıcı etkilerinin sadece birkaçı.

Daha da acısı, bu tabloyu yaşayan çocukların önemli bir kısmı, imkânsızlıkların içinde büyürken hayatları daha baştan sınırlanıyor.

Eğitime, sağlığa ve güvenli bir çevreye erişemeyen bu çocuklar; toplumun dışına itilmiş, potansiyeli bastırılmış, sesi kısılmış bireyler hâline geliyor.

 

Değerli basın mensupları,

 

Bugün ülkemizde uygulanan sosyal yardımlar, maalesef ki sadece pansuman görevi görüyor.

Artık kanayan yaraya pansuman değil, köklü bir tedavi zamanı gelmiştir.

Sosyal devlet; sadece yardım eden değil, çocukları koruyan, güçlendiren ve onlara eşit imkânlar sunan bir mekanizma olmalıdır.

Biz Saadet Partisi olarak diyoruz ki:

Çocuk yoksulluğu adil olmayan düzenin bir sonucudur.

Yoksulluğun kaynağı bireyler değil, toplumu kuşatan adaletsiz sistemdir.

Her çocuk; karnını doyurma, eğitim görme, oyun oynama ve güven içinde büyüme hakkına sahiptir.

Toplumsal refahın ölçüsü, zenginlerin ne kadar kazandığı değil; çocukların ne kadar güldüğü olmalıdır.

Gerçek kalkınma, ekonomik büyüklükle değil; çocukların hayata eşit başlayabildiği bir ülke kurmakla mümkündür.

Çocuklar yalnızca geleceğimiz değil, bugünümüzdür.

Ve bugün görmezden geldiğimiz her çocuk, yarının sessiz çığlığı olacaktır.

Saadet Partisi olarak biz; güçlü aile, sağlıklı çocuk, adil toplum hedefiyle bu mücadeleyi kararlılıkla sürdürüyoruz.

Çünkü bu ülkenin çocuklarına borcumuz, sadece bayramlarda şeker uzatmak değil; her gün, her koşulda onların yanında olmaktır.

 

Değerli Basın Mensupları

 

Geçen hafta İstanbul'da meydana gelen, en büyüğü 6.2 şiddetindeki depremler hepimizi derinden sarstı.

Can kaybı olmaması tesellimiz olsa da, yaşanan kargaşa ve toplanma alanı yetersizliği, yaklaşan büyük tehlikenin habercisi olmuştur.

İstanbul, tarih boyunca büyük depremler nedeniyle çok ağır kayıplar vermiştir.

17 Ağustos 1999 Marmara Depremi ve 6 Şubat 2023 Maraş depremlerinden gereken derslerin çıkarılmadığını yeniden yaşayarak gördük.

İstanbul’da bugün yüz binlerce insan riskli yapılarda yaşamaya devam ediyor.

Hastaneler, okullar ve kamu binalarının önemli bir kısmı olası büyük bir depreme karşı hazırlıksız durumda.

Bu durum, sadece ihmalkârlık değil, açık bir yönetim krizinin olduğunu gösteriyor.

 

Değerli basın mensupları,

Depreme hazırlık sadece bina sağlamlığıyla değil, sağlık sisteminin direnciyle de mümkündür.

Bir konuda vatandaşımızdan çok yoğun şikayetler alıyoruz:

Türkiye’de yoğun bakım yatak sıkıntısı artık bir krize dönüşmüştür.

Her geçen gün daha fazla hasta, yer bulamamaktan şikayetçi.

Bu durum hastalar için hayati risk oluşturuyor.

Aileler çaresiz, sağlık personeli yorgun ve umutsuz.

Birkaç tane örneği sizlerle paylaşacağım.

İzmir’de bir vatandaş, annesi için tam 12 saat boyunca yoğun bakım yatağı aradı.
2.060 yataklı dev şehir hastanesinde bile yer bulunamadı.
Sonunda yaklaşık 100 kilometre uzaklıktaki özel bir hastaneye sevk edilmek zorunda kalındı.
Ancak burada da yüksek maliyetler önlerine çıkarıldı.
Kısacası: Parası olmayan için sağlık hizmeti yok!

Sakarya’da manzara değişmiyor.
Bir milyonu aşan nüfusa rağmen, kamu ve özel hastaneler ihtiyaca cevap veremiyor.
Sakarya Tabip Odası, hastaların şehir dışına sevk edildiğini belirtiyor.

Bir hemşire, annesine yoğun bakım yatağı bulamamanın acısını şöyle dile getiriyor:
'Yoğun bakım bekleyen insanlar hayatını kaybediyor. Ben bir hemşireyim ama kendi anneme yer bulamadım. Sözün bittiği yer işte burasıdır.

Sosyal medyada her gün yeni bir dram paylaşılıyor.
“Hastam yoğun bakım bekliyor” mesajları çığ gibi artıyor.
Ama siyasi ilişkisi olan, hızla yatak bulabiliyor!
Bu kabul edilemez. Bu eşitsizlik, vicdanları yaralıyor.

Resmî açıklamalarda “doluluk oranı %71” deniyor.
Ama sahada durum çok daha kötü.
2002’de 869 olan yatak sayısı bugün 25 bin.
Ancak bu sayı, artan nüfus ve hastalık yükü karşısında yetersiz kalmaktadır.
Ülkedeki yoğun bakım uzman sayısı ise sadece 549.

Kıymetli arkadaşlar,

Bu rakamlar sistemi ayakta tutamaz!

Peki çözüm ne?

Ara basamak yoğun bakım üniteleri hızla kurulmalıdır.

Bu üniteler, yoğun bakım ile servis yatışı arasında kalan, özel gözetim isteyen hastalar için kullanılacaktır.

Böylece hem yoğun bakımın yükü hafifler hem de kaynaklar doğru kullanılır.

Şu anda yoğun bakım yataklarının %30-40’ı, aslında yoğun bakım ihtiyacı olmayan hastalarca kullanılmaktadır.

Bu yanlış kullanım, acil hastaların tedavi almasını zorlaştırmaktadır.

Terminal dönem ya da palyatif bakım üniteleri kurulursa, gerçek yoğun bakım ihtiyacı olan hastalara yer açılacaktır.

Yaşam sonu sürecindeki hastalar da daha huzurlu ve insani şartlarda bakım alabilecektir.

Yatış kararları bilimsel ve etik ölçütlere göre verilmelidir.

Bir başka sorun da uzman hekim eksikliğidir.

Sadece 549 yoğun bakım uzmanı bulunmaktadır.

Bu tabloyu düzeltmek için acil insan kaynağı planlaması yapılmalıdır.

Uzmanlar için maaşlar artırılmalı, ek ödemeler düzenlenmeli, nöbet yükü azaltılmalı ve özlük hakları iyileştirilmelidir.

Ayrıca;

Yoğun bakım doluluk oranları açık şekilde paylaşılmalıdır.

Sağlık Bakanlığı, her hastanenin doluluk oranını gösteren dijital bir platform kurmalıdır.

Hasta yakınlarına daha insani ziyaret imkânları tanınmalıdır.

Yoğun bakım ünitelerine video konferans gibi teknolojik çözümler eklenmeli; böylece hasta yakınlarıyla güvenli iletişim sağlanmalıdır.

Her hastanede 7/24 ulaşılabilir bir hasta yakını destek hattı kurulmalı,

Şeffaflık ve hasta yakını memnuniyeti hastane performans değerlendirmelerine dahil edilmelidir.

Sonuç olarak:

Deprem gerçeğiyle yüzleştiğimiz bu günlerde, sağlık sistemindeki yoğun bakım krizinin önemi bir kat daha artmıştır.

Olası bir İstanbul depreminde binlerce yaralıya aynı anda müdahale edilmesi gerekebilir.

Bugün yoğun bakımda yer bulamayan vatandaşlar varken, yarın çok daha büyük acıların yaşanması kaçınılmazdır.

 

Değerli Basın Mensupları

Deprem oldu.
İnsanlar korkuyla kendini sokağa attı.
Evine dönemeyen vatandaş, çadır aramaya başladı.
Deprem çantası almak isteyenler çoğaldı.
Peki sonra ne yaşandı?
Fiyatlar bir gecede patladı.
Çadırlara 8 bin lira zam geldi.
İlk yardım setlerinin fiyatı %77 arttı.

Allah aşkına sorarım size:

Bu, nasıl bir vicdansızlıktır?

Kıymetli arkadaşlar, Çok üzülerek söylüyorum.

Bazıları deprem korkusunu fırsat bilmiştir.

İnsanların acısını kazanca dönüştürmeye çalışmıştır.

Bu, ticaret değil; apaçık bir sömürüdür.

Afet anında zam yapmak, hakkaniyetsiz ve gayri ahlakidir.

Bu tavır, toplumun vicdanını yaralar, dayanışmayı yok eder.

Peki, bunca olanlardan sonra devlet nerede?

Denetim var mı?

Caydırıcı ceza uygulanıyor mu?

Maalesef ki hayır.

Peki, çözüm ne olmalı?

Afet sonrası fahiş fiyatları önlemek için, sadece genel denetim yetmez arkadaş; afet zamanlarında hızlı ve etkili şekilde müdahale edecek özel bir denetim ekibine ihtiyaç var.

Fahiş fiyat uygulayan mı var, sadece para cezası yetmez, gerekirse dükkânını kapatacaksın, ruhsatını iptal edeceksin, kamu ihalelerinden men edeceksin.

Deprem gibi afetlerde çadır, ilk yardım seti, su ve gıda gibi temel ihtiyaçların fiyatları belirli bir süre için sabitlenmeli, kimsenin fiyatı keyfi şekilde artırmasına izin verilmemeli.

Hatta afet olmadan önce bile, hayati ürünlerin fiyatına üst sınır getirilmeli, fırsatçılığın önü ancak bu şekilde kesilir.

Belediyeler, deprem gibi afetlerin ardından ilk 72 saatte halka ücretsiz çadır, battaniye ve temel ihtiyaç malzemesi sağlamaktan sorumlu olmalıdır.

 

Değerli Basın Mensupları

Her afette aynı manzara ile karşı karşıyayız:
Hatlar çöküyor, iletişim kesiliyor, milyonlarca insan sevdiklerine ulaşamıyor.
Devlet kurumları koordine olamıyor, hayati bilgiler iletilemiyor.

Neden?

Çünkü GSM operatörleri, en çok ihtiyaç duyulan anda ortada yok!

Astronomik faturalarla vatandaşı soyarken,
En pahalı interneti, en kalitesiz şekilde sunarken,
Afet anında tamamen hizmet dışı kalan bu operatörler,
hiçbir etkili denetim ve yaptırımla karşılaşmıyor.

Kıymetli arkadaşlar, güler misin ağlar mısın?

Bakınız; Çin 10G’ye geçti, biz hâlâ afetlerde iletişim kuramamayı konuşuyoruz.

Bugün Çin, kırsalda bile yüksek hızlı iletişim altyapısını kurmuşken;

Türkiye’de büyükşehirlerde dahi, afet anında insanlar çaresizliğe mahkûm ediliyor.

Bu tablo sadece teknik değil, ahlaki bir çöküştür.

Biz, iletişim hakkını, yaşama hakkının bir parçası olarak görüyoruz.

Ve bu hakkı teslim etmeyen bir devlet, vatandaşını çaresizliğe terk ediyor demektir.

 

SAADET PARTİSİ OLARAK DİYORUZ Kİ:

Bu düzen böyle gitmez!

Vatandaşını en zor anında yalnız bırakan bir sistem kabul edilemez.

İktidar, artık üç maymunu oynamayı bırakmalı, denetim görevini yerine getirmelidir.

 

Değerli Basın Mensupları;

 

Biz Saadet Partisi olarak, vatandaşın sesini kısmaya değil, yükseltmeye;

Çöküşe ortak olmaya değil, çözüm üretmeye devam edeceğiz!